Kasım 2007 – TÜRKİYE’NİN YOL HARİTASI

Yeni Yıldız Dergisinin Kasım 2007 sayısında yayımlanmıştır.

TÜRKİYE’NİN YOL HARİTASI

Yaşar Yakış
Dışişleri Eski Bakanı
TBMM AB Uyum Komisyonu Başkanı

Türkiye, 17 Nisan 2007 günü, Avrupa Birliğine katılım sürecinde üslup değişikliği sayılabilecek bir belgeyi kamu oyuna açıkladı. Bu belgenin adı Türkiye’nin AB Müktesebatına Uyum Programı 2007-2013 dür. 412 sayfalık bu belgenin iki önemi var. Birincisi Türkiye’nin uyum sürecinde yapacağı işleri derli toplu sunan bir belge olmasıdır. İkincisi de Türkiye’nin Avrupa Birliğine karşı tavrında bir değişikliğin işaretlerini taşımasıdır.

Şimdiye kadar Avrupa Birliği, Türkiye hakkında muntazam aralıklarla bir İlerleme Raporu yayınlardı. Bu Rapor, bazıları tarafından Türkiye’nin röntgen filmine benzetilirdi. Çünkü Türkiye’nin hangi alanlarda eksiklikleri olduğunu ayrıntılı bir liste halinde ortaya koyardı. Bu Raporun yayınlanmasından sonra da Türk makamları Ulusal Program adını verdikleri bir belge yayınlar ve bu belgede Avrupa Birliğinin İlerleme Raporu’nda işaret ettiği eksikliklerden hangisini yasa ile, hangisini ikincil mevzuatla, hangi süre içinde tamamlayacağını belirtirdi.

Bu yılın nisan ayında yayınlanan ve Uyum Programı adı verilen belgenin daha önceki benzer Programlardan tek farkı 7 yıllık bir süreyi kapsamasından ibaret değildir. Başka bir farkı daha vardır ki önemi bu farkta yatmaktadır: Bu uzun vadeli Programın kaleme alınmasında, Avrupa Birliği ile imzaladığımız anlaşmalardan kaynaklanan yükümlülüklerimizin yerine getirilmesi ihmal edilmemiş, fakat, hangi önlemlere öncelik verileceği konusunda, Türkiye’nin ihtiyaçları ve öncelikleri esas alınmıştır. Ancak Türkiye, Avrupa Birliği ile ilişkilerinde çatışmacı yöntemlere itibar etmediği için, kendi ihtiyaçlarının ve önceliklerinin esas alınmış olması, Avrupa Birliğinin beklentilerinin göz ardı edildiği anlamına gelmez. Çünkü Avrupa Birliğinin tesbit ettiği eksikliklerin önemli bir bölümü Türkiye’nin esasen telafi etmek istediği eksikliklerdir.

Öte yandan Avrupa Birliği 6 ayrı başlıkta müzakerelere başlanabilmesi için açılış kriterleri getirmiştir. Başka bir deyişle, bu başlıklar altında müzakerelerin başlayabilmesi için bir dizi kriterin yerine getirilmesi gerekmektedir.

Benzer şekilde, bazı müzakere başlıklarında da kapanış kriterleri öngörülmüştür. Örneğin İşletme ve Sanayi Politikası başlığında müzakereler açılmış, ancak kapatılabilmesi için bazı şartların yerine getirilmesi istenmiştir.

Açılış ve kapanış kriterleri, sadece Türkiye’ye karşı uygulanan bir kural değildir. Müzakerelere birlikte başladığımız Hırvatistan’dan da, benzer şekilde, birçok açılış veya kapanış kriterini yerine getirmesi talep edilmiştir.

7 yıllık Programı kaleme alırken Türkiye, müzakerelerin akışını kolaylaştıracak biçimde bu açılış ve kapanış kriterlerini de göz önünde bulundurmuştur.

Avrupa Birliği, Türkiye ile müzakerelerin açılmasının öncesinde yayınladığı belgelerde Türkiye için uzun geçiş dönemleri öngörebileceğini belirttiği zaman, bu husus kamu oyumuzda tepkilere neden olmuştu. Şimdi ise Türkiye, 7 yıllık programın Giriş bölümünde, yapılacak etki analizlerine ve müzakerelerin seyrine göre, üyelik sonrası geçiş süreleri talep edebileceğini belirtmektedir. Doğrusu da budur. Doğru olmayan, Avrupa Birliği tarafından geçiş süreleri telaffuz edildiği zaman, bunun ne anlama geldiğini doğru dürüst anlamadan hemen olumsuz tepki gösterilmesi idi.

7 yıllık Program, ilgili tüm kamu kuruluşlarının aktif katılımları ile hazırlandığı, hiçbir kuruma yapabileceğinden daha fazla iş verilmemiştir.

Bir yol haritası olarak da niteleyebileceğimiz bu 7 yıllık Program, moda deyimiyle Türkiye’nin pro-aktif bir yöntem benimsediğini ortaya koymaktadır. Pro-aktif kelimesini, burada, karşı tarafın yaptıklarına tepki olarak algılanamayacak, olayların arkasından gitmeyen ve ön alan bir davranış anlamında kullanıyorum. Yani Avrupa Birliğinin hatırlatmasına gerek kalmaksızın Türkiye kendi evini, kendisinin belirlediği bir programı göre, düzene koymaya karar vermiş oluyor.

7 yıllık Programda yer alan bir başka önemli husus da, bazı düzenlemelerin gerçekleşeceği tarih ile uygulamanın başlayacağı tarihin ayni olmamasıdır. Bu yaklaşım bir şantaj değildir. Bazı düzenlemeler Türkiye’nin Avrupa Birliğine katılmaması halinde bir anlam ifade etmeyeceği için, katılacağı varsayımına göre yapılmış olabilecek bazı düzenlemelerin ancak, Türkiye Avrupa Birliğine girdikten sonra yürürlüğe konulması doğaldır. Böylelikle, Avrupa Birliğine katılmak uğruna Türkiye’nin karşılıksız tavizler vermekte olduğu yolundaki iddialar da boşa çıkarılmış olacaktır.

İlk bakışta önemsizmiş gibi görünen bu gelişme aslında Türkiye-AB ilişkilerinde önemli bir üslup değişikliğidir. Çünkü Türkiye şimdiye kadar, daha çok Avrupa Birliğinin kurduğu oyunu oynuyordu. Şimdi Türkiye, oyun kurucu konumuna geçmiş olmaktadır. Bu yaklaşım, ayni zamanda Avrupa Birliğine katılım sürecinin duygusallıktan arındırılarak sürdürülmesine de imkan verecektir.

Bu gelişme, Avrupa Birliğinin Türkiye üzerindeki etkisinin de giderek bir aşınmaya maruz kaldığının işaretidir. Türkiye’nin bu noktaya gelmesindeki etmenlerden biri ve belki en önemlisi, muhtemelen, Avrupa Birliğinin Türk kamu oyundaki inanılırlığının hasar görmüş olmasıdır.

—————————
————-

Yazar Hakkında

Benzer yazılar

Yanıt verin.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.