Enerji Alanında Türkiye-AB İlişkileri, Petrol-Doğal Gaz Dergisi, 2009

Yaşar Yakış’ın “Petrol-Doğalgaz” Dergisinde yayımlanmış mülakatı

ENERJİ ALANINDA TÜRKİYE-AB İLİŞKİLERİ

60 >> Petrol-Doğalgaz

TBMM AB Uyum Komisyonu Başkanı Yaşar Yakış, sunumunda, enerjide sürdürülebilirlik konusunda Avrupa Birliği’nde yapılanları özetledi ve Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne uyum süreci içinde enerjide attığı adımları anlattı. AB’nin enerji sorunlarının başlıca arz ve talep arasındaki dengesizlikten ve dışa bağımlılıktan kaynaklandığını dile getiren Yakış, Türkiye’nin enerji güzergahlarının ve enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesi bakımından büyük rol oynadığının altını çizdi.

“Türkiye, enerji sorunlarına çözüm sağlamak için Avrupa Birliği’ne çok büyük katkılar yapabilecek durumdadır” dedi Yakış. Enerji sorunlarının çözümünde verimli kullanım, enerji tasarrufu, yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı ve yeni enerji teknolojilerinin geliştirilmesi ögelerinin etkili olacağını da vurgulayan Yakış, sürdürülebilirliğin ancak çok boyutlu bir strateji ile mümkün olabileceğini vurguladı; devletin bu konuda etkin bir politika izlemesinin ve yatırımları ona göre yönlendirmesinin gerekli olduğunun altını çizdi.

Ayrıca toplumu bilinçlendirmenin büyük önem kazandığını da söyledi. AB’de enerji sorunlarının çözümü ile ilgili atılan adımları anlatan Yakış, yapılan çalışmalarla çevre faktörlerinin enerji politikaları ile bütünleştirilmesine çalışıldığını ve çevre, rekabet gücü ve enerji kaynakları arasında sürdürülebilir dengenin kurulmak istendiğini söyledi. Türkiye’nin yenilenebilir enerji kaynakları bağlamında rüzgâr, güneş, jeotermal ve biokütle gibi kaynaklara yönelik çalışmalara hız verdiğini, son yıllarda bunların belirgin bir hükümet politikası haline geldiğini, Avrupa Birliği üyeleri ile kıyaslandığında, hâlihazırda Türkiye’de yenilenebilir enerji payının daha yüksek olduğunu ve özellikle hidroelektrikte büyük ilerleme kaydedildiğini söyledi. Yakış, AB’ye enerji sektörü bağlamındaki uyum çalışmalarının mevzuat uyumu ve şebekelerin entegrasyonu şeklinde iki cepheden yürütüldüğünü söyledi. Son olarak, Türkiye’nin Güneydoğu Avrupa’da oluşmakta olan Enerji Topluluğu’na katılım konusunda duyduğu çekinceleri de dile getiren Yakış, “Enerji yolları ve üretici ülkelerle tüketici ülkeler arasında doğal bir köprü olan Türkiye, bu rolünü her iki tarafa yarar sağlayacak biçimde şekillendirecektir” sözleriyle konuşmasını tamamladı.

Yaşar YAKIŞ

 

YAŞAR YAKIŞ

TBMM AB Uyum Komisyonu Başkanı ve T.C. Dışişleri Bakanı (2002–2003)

Değerli konuklar, hepinize hoş geldiniz diyorum. Her şeyden önce, böylesine seçkin bir topluluğa hitap etmekten ötürü duyduğum memnuniyeti ifade etmek istiyorum.

Enerji konusu Avrupa için, dünya için çok önemli, Türkiye için çok önemli çünkü Türkiye, başka ülkelerin enerji sorunlarını da etkileyebilecek konumda bir ülkedir. Ben, önce genel olarak enerji sorunları hakkında birkaç kelime söyleyeceğim ve sürdürülebilirlik konusuna değineceğim. Sunumumun esas konusu, ‘Türkiye ve Avrupa Birliği’ olacak. Yani Avrupa Birliği’nde sürdürülebilirlik konusunda neler yapılıyor, Türkiye’nin buna uyumu için neler yapması isteniyor. Bunun bir yan konusu olarak da Güneydoğu Avrupa’daki Enerji Topluluğu girişimini ve bunun karşısında Türkiye’nin tutumunu anlatmaya çalışacağım.

AB’de enerji gündemin en ön sıralarında yer alıyor

Enerji konuları, son yılların en çok tartışılan konularındandır. Biliyorsunuz, fert başına enerji tüketimi bugün dünyada gelişmişlik kriterlerinin en başında gelmektedir. Avrupa Birliği’nde de çeşitli nedenlerle enerji konuları gündemin en başında yer alıyor. 1970’li yılların başında yaşanan enerji krizi, yani petrol fiyatının 4 dolardan 70 dolara çıkması, büyük bir şok yaratmıştı, Avrupa’nın enerji konusunda ne derece hassas ve savunmasız olduğunu ortaya koymuştu. Son yıllarda ise bu risk iki nedenle daha bariz hale geldi. Bunlardan biri; arz ve talep arasındaki dengesizliktir; şu anda dünyada enerji arzı ile talebi arasındaki dengeyi tutturmakta büyük güçlükler yaşanmaktadır.

İkinci neden ise dışa bağımlılıktır. Bazı ülkeler;

Rusya’dan gelen doğalgaza %70 oranında, bazıları %100 oranında bağımlıdır. Bu oranda bir bağımlılık mevcut iken; Rusya’nın

Sürdürülebilirlik, enerjide AB’ye uyum süreci ve Enerji Topluluğu sürecinde yeni açılımlar

Güneydoğu Avrupa’daki Enerji Topluluğu inisiyatifi Türkiye’yi zorluyor

Enerji konusu Avrupa için, dünya için çok önemli, Türkiye için çok önemli çünkü Türkiye, başkaülkelerin enerji sorunlarını da Etkileyebilecek konumda bir ülkedir.

63 Enerjide İnovasyon >>

2004’de Belarus (Beyaz Rusya); 2006’da ise Ukrayna ile yaşadığı sorunlar nedeniyle Batı Avrupa’ya giden doğalgazda kesilmeler yaşanmasına neden olmuştur. Bu da nihai kullanıcı ülke ile kaynak ülke arasında hiçbir sorun olmadığı halde, güzergâhtan kaynaklanan nedenlerle bazı sorunların ortaya çıkabileceği gerçeğini görmemizi sağlamıştır.

Bu krizlerle, Türkiye’nin önemi de tam olarak ortaya çıktı

Bu noktada; Türkiye’nin önemi de ortaya çıktı. Türkiye’nin özellikle Avrupa’ya giden doğalgazda iki türlü avantajı vardır. Birincisi, kaynakların çeşitlendirilmesine; ikincisi, güzergâhların çeşitlendirilmesine bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. Türkiye’den giden gaz Rusya kaynaklı olabilir, İran kaynaklı olabilir, Azerbaycan kaynaklı olabilir. İleride, Suriye’den de gelmesi söz konusudur. ‘Arap gazı’ dediğimiz Suriye ve Türkiye sınırlarına yaklaşmış olan bir gaz boru hattı vardır. Kuzey Irak’ta istikrar sağlandığı takdirde, bir de Kuzey Irak’tan gelecek olan gaz vardır. Dolayısıyla artık Rus gazına olan bağımlılık azalmış olacağı için enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesi açısından, Türkiye, çok önemli bir güzergâh ülkesi haline gelmiş olacaktır. Bu hem kaynak hem de güzergâh açısından çeşitlendirme anlamına gelmektedir. Türkiye bu ikisini birlikte sunduğu için özel bir öneme ve konuma sahiptir. Avrupa Birliği aynı zamanda hem önemli bir tüketici olması hem de enerjide büyük ölçüde dışa bağımlı olması nedeniyle, enerji politikaları, Avrupa Birliği’nin en önemli önceliklerden biri haline gelmiştir. Peki, bu karmaşık tabloda Türkiye’nin rolü nedir?

Türkiye, buna çözüm sağlamak için Avrupa Birliği’ne çok büyük katkılar sağlayabilecek durumdadır.

Enerji politikalarının sürdürülebilirliğinde ana parametreler

Şimdi sürdürülebilirlik hakkında bazı konulara değinmek istiyorum. Sürdürülebilirlik nedir?

Sürdürülebilirliğin iki anlamı var: Biri, enerji kaynaklarının tüketilmemesi, daha tasarruflu ve verimli kullanılabilmesidir; ikincisi, enerji kaynaklarını kullanmanın öteki alanlarda yarattığı etkilerin azaltılmasıdır. Fosil kaynakların; yani doğalgaz ve petrolün tükenmesi sorunu vardır;

bu bir sürdürülebilirlik konusudur; ikincisi, bu fosil kaynakların kullanılmasının sebep olduğu karbondioksit emisyonunun ve ozon tabakasının incelmesinin iklim üzerinde yarattığı etki söz konusudur ve bu noktada sorun yeni boyutlar kazanmaktadır. Buna da seyirci kalamayacağımız için bu sürdürülebilirlik sorunu gündemdeki yerini korumaya devam edecektir.

Sürdürülebilirliğin esas aldığı ilkelerden biri, etkin kullanma ve enerji tasarrufudur. Etkin kullanma derken son kullanıcının yer aldığı binaları, elektrikli cihazları, araçları, ayrıca sınaî üretim esnasında kullanılan enerjinin tasarrufunu kastediyoruz. İkinci ilke, yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımının arttırılması ve bu alandaki teknolojik yeteneğin yükseltilmesidir.

Diğer bir önemli unsur ise yeni enerji teknolojilerinin geliştirilmesi veya yaygınlaştı.

1970’li yılların başında yaşanan enerji krizi, yani petrol fiyatının 4 dolardan 70 dolara çıkması, büyük bir şok yaratmıştı, Avrupa’nın enerji konusunda ne derece hassas ve savunmasız olduğunu ortaya koymuştu.

64 >> Petrol-Doğalgaz

rılmasıdır. Bununla; enerji tüketimi ve kullanımının çevrede getirdiği olumsuz etkilerin azaltılmasını kastediyoruz.

Bu ana ilkelere uygun olarak geliştirilecek olan enerji politikalarının sürdürülmesinde birçok faktör etkili olmaktadır. Bunlardan birincisi, enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesi gereğidir. Yani, çeşitli enerji kaynaklarını aynı anda kullanmak lazımdır. İkinci faktör, enerji verimliliği yani hem bir nihai ürün olan enerjinin kullanılmasındaki verimlilik, hem de enerji kaynaklarının optimal bir şekilde kullanılmasıdır. Üçüncü faktör ise enerji altyapısının yenilenmesi, yani aynı miktarda kaynaktan daha fazla enerji üretilmesidir.

Bunun yapılabilmesi için de temiz enerji üretilmesine imkân veren daha verimli bir altyapının kurulması gerekmektedir. Burada dikkat edilmesi gereken başka bir husus ise fiyatların otomatiğe bağlanmasıdır. Altyapıya para yatırıyorsanız, bunu fiyata yansıtacaksınız.

Yansıtmazsanız kamu bütçesi bunu yanlış olarak dağıtır. Nasıl yanlış olarak dağıtır?

Elektriği fazla tüketmeyen insanla elektriği fazla tüketen insan o kamu bütçesine vergilerle aynı derecede katkıda bulunduğu için çok kullanmayan da bununla cezalandırılmış olur.

Dördüncü faktör, arz güvenliğidir. Yani tüketici piyasadaki enerji ürünlerine makul bir fiyatla kesintisiz olarak erişebilmelidir. Bunu yaparken de dışa bağımlılığı azaltmak gerekir

çünkü ancak böylece riskler azaltılabilir. Beşinci faktör, politikanın uygulanmasında enerji şebekelerinin bölgesel entegrasyonudur. Bu konuya Avrupa Birliği çerçevesinde biraz sonra daha ayrıntılı olarak gireceğiz. Altıncı faktör, iklim değişiklikleri politikalarının buna doğrudan doğruya bağlantılı olmasıdır. Kyoto Protokolü yürürlüğe girdikten sonra bazı mükellefiyetlerimiz doğacaktır; ona göre, şimdiden hangi kaynaklardan enerji üreteceğimizi doğru olarak seçmemiz gerekmektedir. Karbondioksit salınımı Kyoto Protokolü ile kabul edilen orandan daha fazla olmayacaktır ve onu da zaman içinde azaltmamız gerekecektir.

Ülkelerin iklim değişikliği politikalarını geliştirmeleri ve bu politikaları etkili bir biçimde uygulamaları gerekmektedir; yani kanun çıkartmak yetmemektedir; Avrupa Birliği sürecinde bunu çok gördük, birçok kanun çıkardık ama uygulamada bazı eksikliklerimiz oldu. Buradan şu sonuç çıkıyor; enerji sektörü boyutlarında, iklim değişikliği politikalarını da geliştirmemiz gerekecektir. Enerji politikası ayrı, iklim değişiklikleri parametrelerinde enerji politikalarını oluşturmak ayrı bir iştir. Kyoto Protokolü, buna bir çerçeve teşkil etmektedir.

Kamuoyumuz ve sanayicilerimiz bu konu ile yakından ilgilenmektedirler.

Türkiye, Avrupa Birliği standartlarının üstündedir; çünkü hidroelektrik kaynakları çok fazladır

Enerji tasarrufunun yaygınlaştırılmasının başka bir unsur olarak ele alınması gerekmektedir. Enerji verimliliğinin sağlanması ve üretim birimi başına kullanılan enerji tüketiminin azaltılması başlıca hedef olmalıdır. Enerji üretiminde çevre dostu yeni enerjiler kullanılmalı ve toplam üretim içinde yenilenebilir enerji kaynaklarının payı arttırılmalıdır. Türkiye, şu anda Avrupa Birliği standartlarının üstündedir; çünkü hidroelektrik kaynakları çok fazladır. Bunu daha fazla arttırma potansiyeli varsa bu da gerçekleştirilecektir. Sürdürülebilirlik ancak çok boyutlu bir strateji ile mümkündür. Bu strateji en azından şunları içermelidir: Uluslararası normlara göre devletin etkin bir sürdürülebilir enerji politikası izlemesi ve yatırımları ona göre yönlendirmesi lazımdır. Vatandaşların enerjiyi bilinçli bir şekilde ve tasarruflu kullanmaları, firmaların çevreye saygılı enerji kaynaklarını ve teknolojilerini tercih etmeleri teşvik edilmelidir.

65 Enerjide İnovasyon >>

2020’lerde AB’nin dışa bağımlılığı yüzde 70’lere ulaşacak;

AB, adım adım neler yapıyor?

Peki, sürdürülebilirlik konusunda Avrupa Birliği neler yapıyor?

Biz Avrupa Birliği’ne uyum için neler yapıyoruz? Size; bunları da anlatmaya çalışacağım. Avrupa Birliği’nde özellikle 1990’ların ikinci yarısından itibaren enerji konusunda çok sayıda belge kabul edilmiş, yön gösterici uzun vadeli programlar yapılmıştır.

Bunlardan bir tanesi, 1997 yılında yayınlanan ‘Gelecek İçin Enerji, Yenilenebilir Enerji Kaynakları’ başlıklı ‘Beyaz Kitap’tır.

Bu belge ile enerji üretim ve tüketiminin çevre üzerinde yarattığı olumsuz etkilerin ortadan kaldırılması hedeflenmektedir.

Aynı belgede, yenilenebilir enerjinin toplam enerji içindeki payının 2010 yılına kadar %12’ye çıkarılması hedeflenmektedir.

Türkiye’de bu oran %20 civarında, dolayısıyla Avrupa Birliği’nin 2010 yılında hedeflediği noktanın biz hemen hemen iki misline şimdiden ulaşmış durumdayız ama bu bizi tabii ki başka çeşitlendirmelerden caydırmayacaktır.

İkincisi, Avrupa Birliği, ithal ettiği enerji kaynaklarına olan bağımlılığı da azaltmayı hedeflemektedir. Bu nedenle rüzgâr, su, güneş enerjisi ve biokütle kullanımına önem verilmekte olup gerekli yatırımların yapılması sürecine geçilmiştir.

Üçüncü olarak, Avrupa Birliği, Mart 2000 tarihinde bir belge daha kabul etmiştir. O belgenin adı da ‘Avrupa İklim Değişikliği Programı’dır. Bu belgenin başlıca amacı ise sera gazları salınımlarının kontrol altına alınmasıdır.

Dördüncüsü, 2001 yılında kabul edilen ‘Enerji Arz Güvenliğinde Avrupa Stratejisi’ne Doğru’ adını taşıyan bir belgedir. Bu belge, ileriye yönelik bir program şeklinde kabul edilmiştir.

2020’lerde Avrupa Birliği’nin dışa bağımlılığının %70’e ulaşacağı tahmin edilmektedir.

Bu sayede çevre faktörlerinin enerji politikaları ile bütünleştirilmesi ve bununla birlikte çevre, rekabet gücü, enerji kaynakları üçlüsü arasında sürdürülebilir bir dengenin sağlanması öngörülmektedir.

Beşinci olarak, 2005 Haziran’ında enerji verimliliğine ilişkin, ‘Yeşil Kitap’ adlı bir belge yayınlanmıştır. Bu belgede, maliyet–etkin (cost–effective) diye bir yöntem ile Avrupa

Sürdürülebilirlik ancak çok boyutlu bir strateji ile mümkündür. Bu strateji en azından şunları  çermelidir: Uluslararası normlara göre devletin etkin bir sürdürülebilir enerji politikası izlemesi ve yatırımları ona göre yönlendirmesi lazımdır. Vatandaşların enerjiyi bilinçli bir şekilde ve tasarruflu kullanmaları, firmaların çevreye saygılı enerji kaynaklarını ve teknolojilerini tercih etmeleri teşvik edilmelidir.

66 >> Petrol-Doğalgaz

Birliği’nin toplam enerji tüketiminde en az %30’luk bir tasarruf sağlanması hedeflenmektedir.

Altıncı adım olarak, Mart 2006’da ‘Avrupa İçi Güvenlik,

Rekabetçi ve Sürdürülebilir Enerji Siyaseti’ başlıklı bir Yeşil Kitap daha yayınlanmıştır. Bu belgede, Türkiye’nin adı hemen hemen geçmemektedir. Ancak komisyonun Yeşil Kitap hakkında yayınladığı tanıtımında,

Türkiye’nin önemine atıfta bulunulmaktadır. Fakat kitabın kendisinde Türkiye’nin adı hiç zikredilmemiştir, bunun çok büyük bir eksiklik olduğunu Avrupalı dostlarımızın dikkatine de sunduk. Bu kitapta enerjinin çevresel boyutu daha güçlü bir şekilde vurgulanmaktadır.

Ayrıca üye ilkeler arasında ortak bir enerji politikası oluşturulmasına zemin hazırlanmaktadır. Yenilenebilir enerji kaynaklarının geliştirilmesi için araştırmaların ve yatırımların arttırılması öngörülmektedir. Çevre dostu enerji kaynakları ile iklim değişikliği konusunda Avrupa

Birliği çapında çözüm arayışlarının başlatılmasının, enerji verimliliğine ilişkin bir eylem planının ve yenilenebilir enerji kaynakları için yol haritasının oluşturulmasının gerektiğine işaret edilmektedir.

Avrupa Birliği’nin yaptığı işler arasında sonuncu ve yedinci adım, Avrupa Birliği Komisyonu tarafından Mart 2007’de Bahar Zirvesi’nde kabul edilen ‘Enerji İklim Değişikliği Paketi’ adı verilen bir belgedir. Bu belgede, yenilenebilir enerji kaynaklarının geliştirilmesi ve iklim değişikliği ile mücadele teşvik edilmektedir.

Türkiye AB’ye uyum için neler yapıyor?

Avrupa Birliği’ne uyum çalışmaları kapsamında, benim Meclis’te başkanlığını yaptığım komisyon esas itibarı ile uyum ile görevlidir yani Türk mevzuatını Avrupa Birliği yasalarına uyumlu olup olmadığı açısından denetleyen komisyondur. Biz neler yapıyoruz sorusuna şu cevabı verebiliriz. 2005 yılında bir yasa kabul ettik. Yasanın adı, ‘Yenilenebilir Enerji

Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımı’dır. Bu yasa, esas itibarı ile enerji piyasasının serbestleştirilmesi ve elektriğin yenilenebilir enerji kaynaklarından üretilmesinin teşvik edilmesi için hazırlanmıştır.

Daha sonra; 2 Mayıs 2007’de ‘Enerji Verimliliği Kanunu’ kabul edildi. Bu yasa enerji kullanımında verimliliğin arttırılması ve çevrenin korunması amacıyla çıkarılmıştır. Yasanın getirdiği ilkelerin uygulamaya geçirilmesi teknoloji ve altyapı alanında yatırımlar yapılmasını gerektirmektedir.

Burada özel sektöre de önemli roller düşmektedir ve hükümet buna imkân

Peki, Avrupa Birliği bütün bunları yapıyor, biz Türkiye olarak, Avrupa Birliği’ne uyum için neler yapıyoruz? Türkiye yenilenebilir enerji kaynakları bağlamında rüzgâr, güneş, jeotermal ve biokütle gibi kaynaklara yönelik çalışmalara hız vermiştir. Bu; son yıllarda iyice belirgin bir hükümet politikası haline gelişmiştir. Avrupa Birliği üyeleri ile kıyaslandığında, hâlihazırda Türkiye’de yenilenebilir enerji payı hidroelektrikle daha yüksek ve önemli paya sahiptir.

67 Enerjide İnovasyon >>

sağlamaktadır. Bu yatırımların devlete de bir maliyeti olacaktır ama ileride sağlayacağı yararlar nedeniyle, bu masraflar pek tabiî devlet tarafından üstlenilmek durumundadır.

Enerji sektörüne ilişkin uyum çalışmaları iki cephede yürütülmektedir.

Birincisi, Türk mevzuatının Avrupa Birliği mevzuatına uyumu, ikincisi de şebekelerin entegrasyonudur. Bu; elektrik olursa bir türlü, doğalgaz olursa başka türlü işleyen bir mekanizmadır. Uyum çalışmalarına göre, Türkiye elektrik ve doğalgaz piyasalarını serbestleştirecek ve piyasaları yeniden yapılandıracaktır. Bu çerçevede, 2001 yılında elektrik ve doğalgaz piyasalarına ilişkin kanunlar kabul edilerek, şu anda Türkiye’de rekabete dayalı bir sistem oluşturulmuştur. 2001 yılında kurulan Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu’na da elektrik, doğalgaz, petrol ve LPG piyasalarını denetleme ve düzenleme yetkisi verilmiştir.

Petrolün aranmasında ve üretilmesinde Avrupa Birliği mevzuatına uyum sağlamasını öngören Türk Petrol Kanunu tasarısı da halen meclis gündeminde bulunmaktadır. Türkiye enerji faslında tarama sürecini müzakerelerde tamamlamıştır ve faslın açılmasında herhangi bir açılış kriteri mevcut değildir. Faslın müzakereye açılmasının Avrupa Birliği ile yakın işbirliği içinde enerji güvenliği politikasının yürütülmesine yardımcı olacağını düşünüyoruz.

Lefkoşe

KARADENiZ SiNERJiSi

Bölgesel  İşbirliği Entegrasyon Çalişmaları

Sürdürülebilirlik, enerjide AB’ye uyum süreci ve Enerji Topluluğu sürecinde, yeni politikalar oluşturan Türkiye; ‘Karadeniz Sinerjisi’ne büyük önem veriyor.

68 >> Petrol-Doğalgaz

Güneydoğu Avrupa’daki Enerji Topluluğu inisiyatifi ve Türkiye’yi zorlayan tarafları

Şimdi başka bir konuya geçiyorum. Güneydoğu Avrupa’da Enerji Topluluğu inisiyatifi var.

Bu bir sürecin adıdır. 2001 yılında Avrupa Birliği Komisyonu ile ‘İstikrar Paktı’ adı verilen bir paktın öncülüğünde başlatılan bir süreçtir. Atina süreci deniyordu buna, onun bir uzantısıdır. Atina sürecinin kendisi ise Güneydoğu Avrupa’da bölgesel elektrik ve doğalgaz piyasalarının oluşturulmasını hedefleyen bir girişimdir. Bu girişim, Güneydoğu Avrupa’da istikrar ve gelişmenin sağlanması genel hedefi çerçevesinde şekillenmektedir. Elektrik ve gaz sektörlerinde bölgedeki ulusal şebekelerin birbirleri ile irtibatlandırılması ve altyapıların geliştirilmesi için yatırım ortamının geliştirilmesi amaçlanmaktadır. Böylelikle bölge ülkeleri enerji alanında Avrupa Birliği ile bütünleşme açısından daha hazır hale gelecektir.

Atina Anlaşması ve Türkiye

Türkiye başlangıçta bölgesel ölçekte rekabetçi elektrik ve doğalgaz piyasalarının oluşumunu hedefleyen bu sürece destek vermiş ve çalışmalarında önemli rol oynamıştır. Ancak zamanla bu konuda yasal yönden bağlayıcı olan bir anlaşma ortaya çıkmıştır: Atina Anlaşması. Türkiye bu anlaşmayı imzalamamıştır, çünkü Türkiye’nin gerek ulusal enerji sektörünün gerekse talebi karşılamak için ihtiyaç duyulan yatırımın büyüklüğü açısından bölgedeki öteki ülkelerden farklı bir konumu bulunmaktadır. Türkiye’nin oradaki ülkelerin hepsinin toplamına aşağı yukarı eşit olan bir enerji piyasası vardır ve yatırım ihtiyacı o ülkelerin toplamından daha fazladır. Dolayısıyla Türkiye gibi bir ülkenin bu anlaşma çerçevesinde hareket etmeyi, alınacak kararlarda kendisinden çok daha küçük ülkeler ile eşit durumda olmayı kabul etmesi imkânsızdır. Bu rezervler, anlaşma müzakeresi sırasında dile getirilmiş ama kabul ettirilememiştir. İkincisi, Türkiye, Doğu ile Batı arasında Balkan ülkelerinin oynadığı rolden çok daha önemli bir rol oynayabilecek bir ülkedir. Böyle bir ülkenin öteki ülkelerle eşit muameleye tabi tutulmasını Türkiye kabul etmemiştir.

Üçüncü husus, Türkiye bu konuda Atina Anlaşması çerçevesinde alınacak kararları oradaki takvime göre değil; Avrupa Birliği ile uyum müzakerelerinde enerji faslı neleri gerektiriyorsa ona göre yürütmek istemektedir. Atina Anlaşması’nın öngördüğü başka mekanizmalar da var. Türkiye, müzakerelerin gelişme seyrine göre, Avrupa Birliği’ne karşı olan mükellefiyetlerinin çerçevesinde buna uyacağını söylemiştir. Bu hususlar, Atina Anlaşması müzakere edilirken defalarca dile getirildiği halde, öteki ülkeler kabul etmediği için Türkiye anlaşmayı imzalamamıştır. Şu anda bu topluluğun müzakerelerine Türkiye gözlemci olarak katılmaktadır. Bu eksikliklerin tamamlanması için Türkiye, Avrupa Birliği’ne kendi şartlarını belirten bir takdim yapmıştır. Avrupa Komisyonu’na bunu göndermiştir, şimdi Avrupa Komisyonu’nun cevabı beklenmektedir.

Türkiye, AB için enerjide kilit olmaya devam edecektir

Enerji önümüzdeki yıllarda yine uluslararası tartışmaları şekillendirecek bir konudur ve ortak politikaların oluşturulmasını herhalde gerektirecektir. Zira ülkelerin enerjiye olan ihtiyacı gün geçtikçe artmakta olup, enerji kaynaklarının kısıtlı olması onları daha da artan bir işbirliğine zorlamaktadır. Enerji yollarının ve üretici ülkelerle tüketici ülkelerin ortasında doğal bir köprü olan Türkiye, bu rolünü her iki tarafa da yarar sağlayacak biçimde şekillendirecektir.

69 Enerjide İnovasyon >>

Türkiye, enerji kaynaklarının ve güzergâhın çeşitlendirilmesinde alternatifler sunarak enerjinin kilit aktörlerinden biri olmaya devam edecektir.

Özetlemek gerekirse, enerji alanında sürdürülebilirlik çok önemlidir, Avrupa Birliği bu alanda çok önemli adımlar atmaktadır. Türkiye de Avrupa Birliği’ne uyum sağlamak için bu alanda önemli adımlar atmıştır fakat daha atması gereken çok başka adımlar da vardır.

Türkiye’nin Güneydoğu Avrupa’da oluşmakta olan Enerji Topluluğu’na katılma konusunda önemli çekinceleri vardır. Bu çekinceler giderildiği zaman, Türkiye o topluluğa katılabilecektir.

Böylelikle, sözlerimin sonuna gelmiş bulunuyorum.

Dikkatiniz için hepinize teşekkür ediyorum.

Yaşar Yakiş

TBMM AB Uyum Komisyonu Başkanı ve T.C. Dışişleri Bakanı (2002–2003)

Hiç soluksuz; aktif diplomasiden politikaya 1938 Akçakoca doğumlu olan Yaşar Yakış, 1962 yılında, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunudur. Yakış, hemen aynı yıl T.C. Dışişleri Bakanlığı’ndaki görevine başlamıştır. İlk yurtdışı görevinde,

Anvers Başkonsolosluğu Muavin Konsolosluğuna atanan Yakış, Lagos, Roma ve Şam T.C. Büyükelçilikleri ile Brüksel’de, çeşitli görevler üstlenmiştir. Yakış, Şam ve Roma Büyükelçikleri ile Türkiye’nin NATO Daimi Temsilciliği’nde ‘Müsteşar’ ünvanı ile çalışmıştır. Yakış, 1985 yılında, Türkiye Cumhurbaşkanına, İslam Konferansı Örgütü Ekonomik ve Ticari İşbirliği Daimi Komite Başkanlığı görevinde sekreterya hizmeti sunmak üzere kurulan İSEDAK Koordinasyon Kurulu’nu kurarak başkanlığını yapmıştır. 1988-1992 yılları arasında T.C. Riyad Büyükelçiliği görevine atanan Yakış, daha sonra T.C. Kahire Büyükelçiliği ve 1992-1995 yıllarında ise T.C. Dışişleri Bakanlığı’nda ‘Ekonomik İşlerden Sorumlu Müsteşar Yardımcılığı’ görevini ifa etmiştir. 1999-2001 yıllarında Birleşmiş Milletler Viyana Ofisi ve Viyana’daki Uluslararası Kuruluşlar nezdinde T.C. Daimi Temsilcisi görevlerinde bulunmuştur.

Büyükelçi Yakış, 2001 yılında Dışişleri Bakanlığı’ndan emekli olmuş ve Adalet ve Kalkınma Partisi kurucu üyesi olarak siyasete atılmıştır. Anılan partinin Genel Başkan Yardımcılığı ve Merkez Karar Yürütme Kurulu üyeliği görevlerini de halen yürütmekte olan Yakış, 3 Kasım 2002’de düzenlenen genel seçimlerde Düzce’den Milletvekili seçilmiş, 18 Kasım 2002 tarihinde de T.C. Dışişleri Bakanı olarak atanmış; 2003 yılına kadar bu görevini başarı ile sürdürmiştür. Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümünde “Türk Dış Politikası”, Hacettepe Üniversitesi’nde ise “Türk Dış Politikası” ve “Su Diplomasisi” konularında dersler vermiştir.

Yakış, Türkiye ile Suriye arasındaki Fırat ve Dicle nehirlerinin suları konusundaki üçlü toplantılara da Başkanlık etmiştir. Fransızca, İngilizce ve Arapça bilen Yakış’ın Ortadoğu’ya ilişkin, çeşitli dergilerde yayınlanmış makaleleri bulunmaktadır. Büyükelçi Yakış, Dışişleri Bakanlığı tarafından Türkçe ve İngilizce olarak yayınlanan “Türkiye, Suriye ve Irak Arasında Su Sorunları” adlı kitabın yazarıdır. Yine T.C Dışişleri tarafından yayınlanan “Orta Doğu’da Su Sorunu” başlıklı kitabın da editörlüğünü üstlenmiştir.

Ayrıca, Türk Dış Politikası Dergisi’nde; 1995 yılında (Cilt: 6 Sayı 1) “Sınıraşan Suların Hukuki Rejimi” başlıklı bir de makalesi bulunmaktadır. Yakış, Türk-Suudi ilişkilerinin gelişmesine katkısı nedeniyle, Suudi Hükümeti tarafından Kral Abdülaziz Nişanı (birinci derece) ile Türkiye-İtalya dostluğuna katkısı nedeniyle İtalya Cumhurbaşkanı tarafından “Ordine della Stella della Solidarieta Italiana” nişanına “Commandatore” derecesi ile Fransa Cumhurbaşkanı tarafından ise “Legion d’Honneur (officier)”

nişanı ile taltif edilmiştir.

Yazar Hakkında

Benzer yazılar

Yanıt verin.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.